Sessiz İstifa

Sessiz İstifa

Yayınlanma: 24 December 2025, 00:57 5 Görüntüleme

Sessiz istifa bir trend değildir. Bir kavram hiç değildir. Sessiz istifa, bir kurumun aynaya bakmak istemediği anlarda ortaya çıkan kaçınılmaz sonuçtur.

Bir çalışan “artık bitti” dediğinde, bunu dile getirmez. Dile getirse zaten istifa ederdi. Sessiz istifa, kelimelerin değil, duyguların tükendiği yerdir. İnsanlar konuşmayı bırakmaz; umudu bırakır. Tepki vermeyi değil, bağ kurmayı keser. Masasında oturan, ekranına bakan, görevini yapan ama ruhen işten çoktan ayrılmış bir kalabalık oluşur. Kurumun içinde yaşayan bir boşluk.

Bu noktada kritik bir gerçek vardır: Sessiz istifa ani bir karar değildir. Uzun süre duyulmamanın, görülmemenin, karşılık bulamamanın birikmiş halidir. Kimse bir sabah uyanıp “bugün hayal kurmayı bırakıyorum” demez. Önce fikirlerini söylemeyi bırakır. Sonra çabalamayı. Ardından öğrenmeyi. En sonunda da kendini.

Yöneticiler çoğu zaman bu tabloyu yanlış okur. Sessizlik, disiplin sanılır. Az talep, memnuniyetle karıştırılır. İtiraz etmeyen çalışan “sorunsuz” olarak etiketlenir. Oysa sessiz istifa eden çalışan sorun çıkarmadığı için değil, artık sorun çözülmeyeceğine inandığı için susar. Bu, sadakat değil; vazgeçiştir.

Kurumsal maliyet tam da burada başlar. Sessiz istifa eden çalışan bordroda maliyet kalemi olarak görünür; ama değer zincirinde bir boşluk yaratır. Yenilik üretmez, risk almaz, iyileştirme önermez. Sadece verilen işi yapar. Ancak modern organizasyonlar verilen işi yapanlarla değil, işi sahiplenenlerle büyür. Sahiplenme bittiğinde kurum yavaşlar, hantallaşır, rekabet gücünü kaybeder. En tehlikelisi de şudur: Bu kayıp rakamlara hemen yansımaz. Sessizdir. Gecikmelidir. Ama kalıcıdır.

Çalışan tarafında ise tablo daha ağırdır. Sessiz istifa, işten ayrılmaktan daha yıpratıcıdır. Çünkü insan bir yerde kalırken kendini küçültmeye başlar. Öğrenme durur, merak körelir, potansiyel askıya alınır. Zaman, gelişim aracı olmaktan çıkar; doldurulması gereken bir mesaiye dönüşür. Maaş, bir hedef değil; katlanılan bir bedel halini alır. İnsan her ay para alır ama her gün biraz daha kaybeder.

Ve en acı tarafı şudur: Sessiz istifa eden kişi çoğu zaman bunun adını koymaz. “Şimdilik böyle”, “zamanı değil”, “piyasa kötü” diyerek durumu normalize eder. Oysa geçen zaman iyileştirmez; sadece alıştırır. İnsan alıştıkça daha az talep eder, daha az hayal kurar, daha az risk alır. Sessiz istifa böylece geçici bir hal olmaktan çıkar, kalıcı bir kimliğe dönüşür.

Bu noktada sorumluluğu sadece çalışana yüklemek kolaycılıktır. Sessiz istifa, bireysel zayıflıktan çok sistemsel bir sorundur. Anlam üretmeyen, gelişim sunmayan, geri bildirimi performans formuna hapseden kurumlar sessiz istifayı üretir. “İşini yapıyor mu?” sorusu sorulup, “Bu iş ona ne katıyor?” sorusu sorulmadığında bu sonuç kaçınılmazdır.

İnsan Kaynakları fonksiyonunun burada oynadığı rol belirleyicidir. Sessiz istifa anketlerle ölçülemez. Skorlarla yakalanamaz. Excel’de görünmez. Sessiz istifa ancak temasla, gözlemle, gerçek sohbetlerle anlaşılır. Stratejik İK, sadece süreci yöneten değil; nabzı tutan yapıdır. İnsanların ne yaptığını değil, neden artık bir şey yapmak istemediğini anlamaya çalışır.

Sonuç açıktır: Sessiz istifada kazanan yoktur. Çalışan kaybeder; çünkü kendini beklemeye alır. Kurum kaybeder; çünkü potansiyelini tüketir. Görünürde herkes oradadır ama gerçekte kimse tam olarak yoktur. Ve bir organizasyon için bundan daha tehlikeli bir tablo yoktur.

Sessiz istifa bir alarmdır. Duyulmadığında kriz olur. Duyulduğunda ise dönüşüm için son şanstır.

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorumunuzu Ekleyin

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.

Giriş Yap Ücretsiz Kayıt Ol

Henüz onaylanmış yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!